OKUL MÜDÜRÜ
Nasıl Olmalıdır?
OKUL MÜDÜRÜNÜN Özellikleri ve Rolleri
1) Okul Kültürü, Okul İklimi ve Müdür: Okuldaki tüm insanların kabul ettiği değerleri, kabul ve inançları anlamındaki okul kültürü ve okuldaki insanların arasındaki ilişkilerin yapısı ve şeklinin belirlediği okul ikliminin oluşmasında en önemli etken Okul Müdürünün kendisidir. Bu konudaki stratejik konumunun ve rollerinin farkında olmalı ve okul kültürü ile okul ikliminin oluşmasında dikkatli olmalıdır.
Okulda kabul gören değerler anlamında örneğin herkesin zamanında işini yapması, adaletli ve demokratik davranması, başarıya endekslenmesi, kurumun menfaatlerinin her şeyin üstünde tutulması, okulun başarısı için özverili çalışma vb. özellikler okulun kültürünü oluşturur ve bu özellikler öncelikle suyun başında bulunan Müdürden ilham alır. Eğer Müdürde bu özellikler var ise suyun yukarıdan aşağı akması gibi diğer çalışanlara da sirayet eder ve sonunda kurum kültürü olarak yerleşir.
Aynı şekilde kurumdaki insanlar arasındaki adaletli, demokratik, saygılı, nazik, terbiyeli, seviyeli, kültürlü vb. insan ilişkileri de okul iklimini oluşturmakta olup, yine ilhamını suyun başındaki Müdürden alır. Müdürün çalışanlarla olan iletişimleri nasılsa bu ilişki türü aynen diğer insanlara da yansır ve bir süre sonra okul iklimi olarak yerleşir.
Nitekim “Müdür neyse okul da odur” özdeyişi bu gerçeğin özlü ifadesidir. Aksi halde aynı kanun ve yönetmeliklerin, aynı müfredat programının uygulandığı, aynı ders kitaplarının okutulduğu okulların birbirinden farklı olmasını hatta aynı çevrede yan yana bulunan aynı tür okulların bile içindeki işleyişin ve havanın farklı olmasını başka türlü izah etmek mümkün olamazdı.
O halde KALİTELİ OKUL için en öncelikli koşul KALİTELİ bir MÜDÜR’DÜR.
Hatta öyle ki Müdürün normal günlük yaşayışı, kişiliği, giyimi kuşamı, oturması kalkması bile okula yansır ve adeta okulun aynası olur. Okulun tamamı ya da kalitesi hakkında fikir edinmek için Müdürün odasına, masasına, üstüne başına, oturmasına kalkmasına, konuşmasına bakmak bile büyük ölçüde fikir verir.
Zira tekrar etmek gerekirse “Müdür neyse okul da odur.”
İşte bu nedenledir ki sendikalar okullara kendi adamlarının Müdür olması için çırpınmakta, hatta hatta sendikacılığı sırf yönetici atamaya indirgemektedirler. Zira kendi adamının atanması demek kendi zihniyetinde olan bir Müdürün okulun kültürünü, iklimini ve nihayet her şeyini bir süre sonra kendisine benzeteceği için tam da sendikanın istediği bir okul haline gelmesi demektir.
Tam da burada küçük bir not ilave etmek gerekirse, entelektüel tarafı sıfır, fikri olgunluğa erişmemiş, bilgi ve düşünce alt yapısı olmayan, dolayısıyla da dünya görüşü ve kişiliği oturmamış öğretmenlerin (ki maalesef sayları hiç az değildir) çok büyük olasılıkla, Müdürün rüzgârına göre şekil alacaklarını da dikkate alırsak sendikaların yönetici atama konusunda neden bu kadar ilgili alakalı oldukları daha iyi anlaşılacaktır.
2) Okulun çevre ile bütünleşmesi ve Müdür: Müdür, okula açık sistem yaklaşımı ile bakarak okulun çevresinden girdi (öğrenci) sağlayan, yine bu çevreye çıktı (mezun) gönderen ve gönderdiği bu çıktıların bir kısmının tekrar öğretmen olarak kuruma dönerek kaynak oluşturduğu gerçeğini bilmelidir. Okulu bu açık sistem yaklaşımı çerçevesinde çevresine açmak ve faydalı ve verimli hale getirmek Okul Müdürünün başta gelen rollerinden biridir. Bu çerçevede okulu sürekli gelişen, çevresine ve yeni gelişmelere uyum sağlayabilen nitelikte yönetmeli ve bir kurum olarak çağdaşlaşmasını, gelişmesini ve yenilenmesini sağlamalıdır. Okulun çevresi için var olduğunu, çevreyi dikkate almayan bir Müdürün ise zaten varlık sebebinin ortadan kalkmış olacağını bilmelidir.
Okulun çevresine eğitim öğretim hizmeti sunmak için var olduğunu, çevresi ile bütünleşmesi gerektiğini, bu bütünleşmeyi sağlayıp velinin desteğini almaksızın başarıya ulaşma şansının olmadığını bilen, okulun kapılarını halka açan, velileri okula taşıyabilen ve eğitime etkin bir şekilde katılımlarını sağlayabilen bir Müdür olmak durumundadır.
Çevresi ile bütünleşmeyen okulun başarı şansı sıfırdır. Zira “Çevre neyse okul da odur” özdeyişinde de ifade edildiği üzere eğitim seviyesi, yaşam standardı ve gelir düzeyi yüksek olan çevrenin bu özelliklerini aynen çevresindeki okula da yansıtacağı ve dolayısıyla da hem beklentilerinin hem de başarı durumlarının yüksek olacağı; buna karşılık yaşam standardı ve eğitim seviyesi düşük olan çevrede bulunan okulların da beklentilerinin ve başarı durumlarının düşük olacağı bilinen olgudur. Bu olguyu dikkate almayan ve çevresinin beklentilerine uygun bir okul yönetimi sergilemeyen Okul Müdürü, çevresince küçümsenerek hafife alınması bir yana başarı şansı da yine sıfırdır. Bu cümleden hareketle merkez okullara Müdür atamalarında yüksek lisans yapmış olma şartının getirilmesi bile yerinde bir uygulama olabilir. Çünkü Yüksek lisans öğreniminin kazandırdığı en temel özellik bilimsel terbiye, yani bilimsel düşünme özelliğidir. Gelişmiş olan çevredeki okulların temel beklentileri ise bu özelliktir. Diğer beklentiler ikinci planda kalmaktadır. Özetle çevre ile okul arasındaki kaçınılmaz benzerlik, aynı şekilde çevre ile Müdür için de geçerli olmalıdır. Örneğin Yüksek standartlı bir çevrede bilimsel düşünme özelliği olmayan, demokratik özümsemesi bulunmayan, entelektüel yanı zayıf olan, teknolojiye yabancı olan, düzgün Türkçe ile konuşmayıp şive ile konuşan, giyimine dikkat etmeyen bir Müdürün bırakın başarılı olmasını tutunması bile zordur. Şayet bu özelliklere sahip biri ısrarla bu okulda kalmaya devam ederse ya okulun başarını düşürür ya da okulun çevre ile bağlantısını keserek velilerin başta özel okul olmak üzere diğer okullara yönelmesine sebep olur. Kısaca “Çevre neyse okul da odur sözü, çevre neyse Müdür de o olmalıdır” şeklinde tamamlanmalıdır.
3) Örgüt sağlığı ve Müdür: Okul Müdürü aynı zamanda okulunu, çevresinden gelebilecek olumsuzluklara karşı koruyabilen, olumsuzluklarla başa çıkmasını başaran, okulun geleceğini olumlu yönde kanalize etmek suretiyle “örgüt sağlığı” konusunda okulunu sağlıklı okul haline getiren biri olmalıdır.
Zira okula çevreden ve üst yönetimlerden gelebilecek zararlar öncelikle Müdürün süzgecinden geçmelidir. Örneğin merkez okullar başta olmak üzere bazı okullarda çevreden öğretmenlere yönelik zaman zaman çeşitli şikâyetler gelmektedir. Bu şikâyetler bazen direkt Okul Müdürüne bazen de İl ya da İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine yapılmaktadır. Bu tür yollarla gelen olumsuz durumlardan Müdür kurumunda çalışanları koruyabilmelidir. Eğer Müdür yetkisiyle ya da etkisiyle bu koruma işini başaramazsa personelin gözünde zaten etkisiz eleman konumuna düşecektir. Ayrıca herkesin kendi imkânlarıyla kendini koruma yöntemine başvurması durumunda ise kurumda otorite boşluğu oluşarak kurumun birliği ve güveni ağır bir yara almış olacaktır. Dolayısıyla da örgüt sağlığı bozulmuş olacak ve genel anlamda işlerin olumsuz bir mecraya doğru sürüklenmesi neticesinde başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûm olacaktır.
Son tahlilde MÜDÜR eğer MÜDÜRSE!
Çalışanlar üzerindeki güven ve etkisini muhafaza edebilmesi için dışarıdan gelebilecek her türlü zararlara karşı örgüt elemanlarını korumak zorundadır. Aksi halde gün gelip kendisinin de personeli tarafından korunmaya ihtiyacı doğduğunda yanında kimseyi bulamayabilir!
4) Denetleme, değerlendirme ve Müdür: Okulun ve çalışanların denetlenmesi ve her türlü değerlendirmelerin yapılarak gerekli düzeltmelerin yapılması yine Okul Müdürünün rollerinden birisidir.
Zira denetleyemediğiniz kurumu siz yönetmiyorsunuzdur zaten, ya da okulunu denetleyemeyen MÜDÜRÜN, MÜDÜR olup olmadığı tartışmalıdır.
Müdür okulda uçan kuştan haberdar olmak zorundadır.
Gerek yukarıdaki yönetmelik maddesinde resmi olarak kendisine verilmiş olan formal denetleme görevini gerekse resmiyetin dışındaki informal denetleme görevini mutlaka yapmalıdır. Gerçi okullarda Müdür için yılda en az bir kez öğretmenleri sınıfta denetlemek zorundadır şeklinde bir anlayış dolaşmaktadır; ancak bu bir efsanedir. Çünkü yukarıdaki yönetmelik maddesi gereği Müdür her saniye okulu denetlemek zorundadır zaten. Bunu en iyi şekilde yapabilmesi için bir değil on defa sınıfa girmesi gerekiyorsa bunu yapmak durumundadır. Nitekim eğitimin kırılma noktası sınıftaki ders ise ve de Müdür de derslerde kimin ne yaptığını bilmiyorsa hiç bir şey bilmiyor demektir. Hiç bir şey bilmeyen bir Müdürün okulunu yönetmesi mümkün olmadığı gibi, personelini değerlendirmesi ve onlara sicil notu vermesi de öğretmenin işine ve başarısına göre değil de ya kaşına gözüne göre ya da yalakalık durumuna göre olabilir ki mevcut halde uygulama genelde bu şekildedir. Ve ne yazık ki bu siciller yönetici atamada etkilidir ve en hazin tarafı da yargı kararları bu notları uygun bulmaktadır.
Gerçi ders denetimi ve yasal denetim bir uzmanlık işidir, Okul Müdürleri bu iş için yeterli değildir, kaş yapayım derken göz çıkarabilirler, bu öngörü doğrudur ancak; işte asıl mesele de tam da bu değil mi zaten yöneticinin karpuz seçer gibi seçildiği bir ülkede şimdi Eğitim Yönetimi Ve Denetimi alanında yüksek lisans şart olmalıdır falan diye bilimsel gerçeği buraya yazacağım ama eminim Türkiye’de büyük çoğunluk bunu masal zannedip bıyık altından gülecektir. Neme lazım iyisi mi ben yine o meşhur atasözüyle bitireyim “Kel başa şimşir tarak”
Ve son söz: Belki en başta söylenmesi gerekeni en sonda söylemiş olacağız ama unutmadan hemen ilave edelim ki;
“Müdür her şeyden önce adam gibi adam olmalıdır vesselam.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder