Tengriciliğin Yaşayan Bir Yansıması:
Kafatası Kültü - 1
Tengri inancı, Türklerin en eski inanış biçimidir. Uzun bir dönem, Orta Avrupa’daki Macar bozkırından, Uzakdoğu’daki Büyük Okyanus kıyılarına kadar egemen olmuştur. Türklerin İslâmiyet’i kabûl ettikleri 10. yüzyıla kadar bu durum sürmüştür. Rusların güçlenmeye başladığı 16. yüzyıla kadar kuzey Karadeniz’e Kıpçak Bozkırı denmesi, en aşağı 2000 yıl boyunca bölgenin Türk yurdu olarak görüldüğünün göstergesidir.
Bozkırın Avrupa kısmındaki Türklerin, Hıristiyanlığı; Hazar ve Karaylar gibi küçük toplulukların Musevîliği; geri kalan büyük Türk kitlelerinin de, 10. yüzyıldan itibaren İslâmiyet’i seçmesiyle Tengricilik gerilemeye başlamıştır. Tabiî Çin’i yöneten Moğol hanedanlarının da Budizm’i seçmesi ve Budist yöneticilerin Moğolları da Budizm’e geçirmesi ile Tengricilik, bu alanda da gerilemiştir. Günümüzde daha çok Altaylar çevresi ile Sibirya Türkleri arasında, resmen yaşamaktadır.
Peki, ya gâyrî resmî yaşayan Tengricilik? O hâlâ eski Türk coğrafyasının büyük kısmında yaşamaktadır. Kıpçak Bozkırı’nın Rusya olması ve Rusya’nın Sibirya’nın tümünü elinde tutması ve diğer birçok Türk yurdunun yabancı elinde olması, tabiî olarak nüfûsu da etkilediği için buralardaki Tengriciliği de etkilemektedir. Ancak yine de bu inanış, geniş bir coğrafya da yaşamaya devam etmektedir. Kazakistan gibi İslâmiyet’e geçişi nispeten yeni sayılabilecek Türk devletleri dışında, Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi Türk devletleri ile Irak Türkmenleri, İran’daki Güney Azerbaycan Türkleri arasında hâlâ kendini gizleyerek, adını söylemeden yaşamaktadır. Cenâze, düğün, evlilik törenleri ve ayrıca toplu duâ törenlerinde Tengricilik, en açık hâli ile görünmektedir.
Geçenlerde çok sevdiğim fotoğrafçı arkadaşım Yılmaz Kaya’nın Çanakkale’de merkeze bağlı Kızılkeçili köyünde çektiği iki fotoğraf dikkatimi çekti. Fotoğraflarda birer tahta çubuğa takılı at ve sığır kafatasları bulunmaktaydı. Fotoğrafların birinde at kafatası varken, diğerinde de sığır kafatası vardı. Bu durum şunu göstermekteydi. İnsanların arasında Tengricilik, adı olmadan yaşıyordu. İşte bu yüzden, iki fotoğrafı daha iyi anlayabilmek için, öncelikle Tengricilik, at kültü, kafatası kültü gibi kavramları iyi bilmek ve açıklamak gerekmektedir.
- Tengri İnanışı -
Tengri, Türkler, Moğollar gibi Altay toplumlarında var olan en yüce gücün adıdır. Köken olarak Türkçe olan bu kelime çeşitli Türk lehçeleri ile Moğolca’da bulunmaktadır. Bulgar Türklerinde “Tangra” denirken, diğer Türk toplumları ve Moğollarda “Tengri” denirdi.
1240 yılında yazılan ve Cengiz Han’ın hayatını mitolojik bir biçimde anlatan “Moğolların Gizli Tarihi” adlı kitap, “Müngke Tengri-yin Küçü-dür” diye başlamaktadır. Aynı şekilde Kök Türklere ait Orkun yazıtlarda da Bilge Kağan şöyle demektedir: “Türk Oguz begleri, bodun, eşidin. Üze teŋri basmasar, asra yer telinmeser, Türk bodun iliŋin törüŋin kim artatı udaçı erdi?” Ayrıca çok önem verdikleri dağ ve tepe gibi coğrafî yerlere de Tengri adı verilmiştir. Bugün Kırgızistan ve Tacikistan’dan başlayıp, neredeyse Moğolistan’a kadar uzanan, Çinlilerin Tien-Şan, bizim Tanrı Dağları dediğimiz dağ sırasının adı Tengri-Tav’dır. Ayrıca Tuna boyuna yerleşen Bulgar Türkleri, Balkan yarımadasının en yüksek dağına “Tangra” adını vermiştir. Daha sonra başka bir Türk topluluğu olan Osmanlıların “Maşallah” adını verdiği dağ, bugün “Musala” adını taşımaktadır.
Tengri, evreni ve dünyayı yaratıp, yönetendir. Bu açıdan bakıldığında Tengri, tek tanrı olarak görülmektedir. Ancak bir noktaya dikkati çekmekte fayda vardır. O da şudur ki, Tengri’nin oğulları ve kızları bulunmaktadır. Bereket tanrıçası olan Umay, Tengri’nin kızı iken; gökyüzünün tanrısı Ülgen ile yeraltının tanrısı Erlik Han, Tengri’nin oğullarıdır. Böylece tek tanrı görüntüsü altında aslında, çok tanrı inancının yer aldığı görülmektedir.
Tengri’nin kızı olan Umay, bereket tanrıçası olarak hâmile kadınların, annelerin, doğmuş ve doğmamış çocuklar ile hayvan yavrularının koruyucusudur. Moğolların anne anlamında “Ece”, Hakasların “Imay Ece”, Yakutlarında “Ayısıt” dediği Umay, Kaşgarlı Mahmûd’un Divânü Lûgâtit Türk adlı eserinde, plasenta ve çocuğun rahimdeki eşi olarak açıklanmıştır. Ayrıca şu atasözüyle de önemi vurgulanmıştır. “Umayqa tapınsa ogul bulur” . Ayrıca Orkun yazıtlarında Bilge Kağan, annesini Umay’a benzetmektedir.
Tengri’nin başka bir çocuğu olan ve gökyüzü tanrısı olan Ülgen, sıralamada Tengri’den sonra gelmekte ve kardeşleri Umay ve Erlik’in önünde yer almaktadır. Hatta bazı Türk topluluklarında zaman zaman Tengri’nin konumuna yükseldiği de olmuştur. Ülgen'in Karakuş, Karşıt, Buura-Kan (Pura Kan), Burça Kan, Yaşıl Kan, Er Kanım, Baktı Kan adında yedi oğlu, Ak Kızlar ve Kıyanlar diye adlandırılan dokuz kızı vardır. Her biri birer yer-sub olan bu ruhlar, ak kamların Ülgen ile konuşmasına aracılık ederler. Ayrıca Radloff’a göre Altay Tatarları, Ülgen’in ataların talebi üzerine yeni doğan çocuğa verilecek hayâtî gücü, süt kadar beyaz bir gölde araması için elçi gönderdiğine inanır.
Ülgen’in dışında Tengri’nin diğer bir oğlu da yer altı tanrısı olan ve kötülüğün sembolü olan Erlik Han’dır. Erlik ile ilgili anlatılanlarla İslâm, Hıristiyan ve Musevî kaynaklarındaki İblis arasında inanılmaz bir benzerlik ve tam uyum vardır. İnsanın yaratılması esnâsında Tengri’ye kötülük düşünen ve ilk insan olan Törüngey ve eşi Ece’yi yoldan çıkarması üzerine Tengri tarafından yer altına gönderilmiştir. Kendisine burada çok az ışık veren ve koyu kırmızı renkli bir güneş verilmiştir. Erlik, dünyadaki bütün kötülüklerden sorumludur. Erlik Han’ın dokuz oğlu, dokuz kızı vardır. Dokuz oğlu, adlarıyla birlikte şunlardır: Karaş, Mattır, Şıngay, Kömür Kan, Badış Biy, Yabaş Kan, Temir Kan, Uçar Kan, Kerey Kan. Erlik Han’ın kızları, kam, Tengri ya da Ülgen’e kurban vermek için göğe çıkarken, kamı yataklarına çağırıp yolundan alıkoymağa çalışırlar. Kam, işini unutup Erlik'in kızlarının cilvelerine kanarsa başka ruhlarca cezalandırılır ve kurbanın kabûl etmesi işi de tehlikeye düşer. Erlik'in kızlarından ikisi, Sekiz Gözlü Kiştey Ana ile Erke Solton'dur. Ülgen’in emrindeki ak kamlar gibi Erlik Han’ın emrinde de kara kamlar vardır. Ayrıca bazı Türk ve Moğol toplumlarında ölümün kaynağı olarak Erlik Han gösterilir. Buna göre Erlik Han’ın, “Aldacı” isimli elçisi, ölmek üzere olan kişinin ruhunu alır.
Görüldüğü gibi Türk ve Moğolların Tengri inancı, tek tanrı görüntüsündeki birçok tanrı inanışıdır. Tabiî bunların altında da Ülgen, Umay ve Erlik Han’ın çocukları olan iyi ve kötü ruhlar, çeşitli yer-sublar bulunmaktadır. Ayrıca Türkler, her dağ, tepe, su, vb. coğrâfî yerlerinde ruhları olduğuna inanmaktadır. Bir çeşit animizm olan bu inanç yapısının, tanrılar dışındaki ruhlarla ilgili olan bölümünü kafatası kültünü açıklarken vereceğiz.
Genelde yanlış olarak Şamanizm olarak adlandırılan Tengricilik, çok tanrıcı olmakla birlikte çağdaşı olan birçok antik uygarlıkta olduğu gibi tapınma için belli dinî ritiüllere, ruhban sınıfına, tanrı-kral anlayışına tamamen yabancı bir inanıştır. Ruhlarla ilgili animist olan yapısına rağmen, esas rolün Tengri ve çocukları olan Ülgen, Umay ve Erlik’e düştüğünü göz önüne aldığımızda da animizmden de uzak, tamamen millî bir inanç yapısı olduğunu görüyoruz.
Keşke bu makâlenin yazarının da adını yazma nezâketinde bulunabilseydiniz...
YanıtlaSilKUTLU ALTAY KOCAOVA