1 Ekim 2010 Cuma

Türk İslam Sentezi’nin sonu

Türk İslam Sentezi’nin sonu
Milletlerin sosyal ve siyasal hayatında din’lerin her daim etkisi olmuştur.
Din’ler milletleri etkilemiş, milletlerin sosyal yapısının da dinlerin muhtevasına etkisi olmuştur.
Aynı din içinde ki ayrışmaların, mezheplerin, tarikatların doğmasının kaynağı din ve sosyal hayatın uyumlaştırılması çabalarından başka bir şey değildir.
Tartışırız Türk-İslam sentezi bir din midir? Yoksa bir ideoloji mi? Diye.
Arap Müslümanlığına yakın duranlara göre teorik olarak; İslam tüm insanlığa mahsus bir dindir ve bu nedenle de bir millet’in ismiyle anılması eksikliktir.
Pratik hiçte öyle değil.
Arapların İslam anlayışı da birbirinden farklı.
Tarihte de böyle olmuş bu günde öyle.
Kureyş kabilesinin İslam anlayışı ile Emevi’lerin İslamı aynı olmadığı gibi, Suud sülalesinin Vahhabi yaklaşımı ile Müslüman kardeşlerin El-Ezher ekolü de birbirinden ayrı.
Kadim milletler tarihten gelen kültürlerini, geleneklerini, törelerini, sosyal alışkanlıklarını din değiştirdikleri gün ortadan kaldırmayıp zaman içinde inandıkları din ile kaynaştırmışlar ve sosyal ve siyasal sentezler oluşturmuşlardır.
Din ile milliyetçiliğin örtüştüğü alanlar olduğu gibi çatışma noktaları da olagelmiştir.
Üç tarz-siyaset Osmanlının parçalanmasına engel olamayınca;
İttihat ve Terakki cemiyetinin Türkçü kadrosu Anadolu’da Kuvayı-Milliye hareketini başlatıp; belli başarılar elde edince;
Padişahtan yana olan kimi İslamcılarda vatanseverlik yolunda taraflarını değiştirerek bu hareket içinde yer alıp Mustafa Kemal’in önderliğindeki kurtuluş mücadelesini desteklemişlerdir.
1960’lı yılların ikinci yarısından sonra; Sovyetler Birliğinin tüm dünyaya komünizm ihraç etmesini hedefleyen Brejnev doktrininin Türkiye üzerindeki ağırlığı artınca; Önce Komünizm ile Mücadele derneklerinde; sonra MTTB’de ve nihayet Ülkü Ocaklarında; Türkçüler ile İslamcılar Komünizm karşısında bir araya getirilmişler ve her iki kesimin amaç ve inançlarına uygun olmak üzere Türk- İslam sentezi; dini ve ideolojik sosyal alanda boşluğu doldurmuştur.
!970 -2000’li yıllarda Türk-İslam sentezini benimseyen kadro ve sosyal akımlar Türk devlet ve siyaset hayatında belirleyici roller oynamışlardır.
Türk-İslam sentezine inananlar; İslam inancını ve öğretisini Türk tarih, kültür ve sosyal hayatı ile birleştirerek gerçekten sentezlemiş ve Türk Müslümanlığı belirginleşmiştir.
Geleneksel Türk Müslümanlığı tarihte de vardı.
Türk-İslam sentezini kurgulayanlar var olanı; sistem ve ideoloji haline getirdiler.
Geleneksel Türk Müslümanlığı temel olarak iki mezhep etrafında toplanmıştı.
Hanefi mezhebini benimseyen; İman, itikat, adalet, hoşgörü ve ibadete dayalı Maturidi geleneği ile Alevi İslam anlayışını benimseyen, sevgi, hoşgörü, tarikat, gönül birlikteliğine önem veren Hoca Ahmet Yesevi geleneği.
Bu iki anlayıştan Alevi gelenek daha çok Orta Asya kaynaklı Türk motifler taşırken; Hanefi gelenek biraz daha Ortadoğu-Anadolu örflerini taşıyor.
Türk-İslam sentezi bu iki eğilimi de birleştirmeye çalışmış Ahmet Yesevi ocağının gönüldaşlığı ile Maturidi anlayışın itikat ve ibadetini özümsemeye çalışmışlardır.
2000’li yıllardan sonra dünyada ki gelişmelerin de etkisiyle Türk-İslam sentezinin Türk’ü gitmiş sadece İslam’ı kalmıştır.
Bu değişimle Türkçüler ve İslamcılar arasındaki yüz yıla yakın bir süredir devam eden koalisyon da bozulmaya başlamıştır.
Böylece Türk- İslam sentezi de akamete uğramıştır.
Bu ayrışmadan her anlamda İslamcılar karlı, Türkçüler zararlı çıkmıştır.
Üzerinde hiçbir tartışma yapılamayan Uhrevi din karşısında; bir milleti ve devleti esas olan sosyal ve siyasal tartışmalara açık olan dünyevi milliyetçilik fikri açığa düşmüştür.
Yeni durumda İslamcılar liberallerle ittifak sağlamışlardır.
Türkçüler ise ulus devleti savunan sol-sosyalistlerle konjonktürel beraberlik içinde olmakla birlikte yönlerini dünyadaki ve bölgedeki gelişmelere göre yeniden biçimlendirmek durumundadırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder